26 Haziran 2011 Pazar

Ne Tarihi Ne Kültür, Öylesine Bir Tur...

Haftasonu İstanbul’un en sevdiğim güzergahlarından birinde yorucu ama oldukça keyifli bi trip attım. Bana çok iyi geliyo, acayip kafa dağıtıyorum valla. Hele de hava çok sıcak değilse ooohhh miss…
Şişhane metro başlangıç için süper. Sonra Galata’ya doğru yokuş aşağı salıyosun. Galata’ya çıkıp bi hava alıp inebilirsin, Kiva'da mola diyeceğim ama daha yolun başı.. En iyisi transit inmek çok takılmadan. Sonra Galata köprüsünden hoop eski İstanbul’a. Balık tutanlara takılabilirsin sararsa..

Geçtin mi Eminönü’ne. Yeni Cami’de kuşlara mısır atmak farz olmuş, onları küstürmek olmaz. Sonra doğru Mısır çarşısına.. Yaa baharat al, lokum al demiyoruz, biliyoruz fiyatlar turist tarifesi. Ama o baharat kokusunu, o taze çekilmiş kahveyi bi çek içine hele.. Sonra yukarı doğru yardır alabildiğine. Sağlı sollu alakasız toptancılar dükkanlar. Kumaşlar, gelinlikler, sünnetlikler. Genç görüp yanına gelip “çeyizlik setlerim var abla, kına takımları, damatlıklar ıvırlar zıvırlar…” diye yapışan abileri kibarca şutlamak gerek maalesef. Neyse işte dümdüz yukarı yardırdın mı, kalabalık ve karmaşık kitleleri aşmayı başarırsan Kapalıçarşı Mahmutpaşa kapısı.


Kapalıçarşı bambaşka bir dünya zaten. Her türlü halı, kilim, deri, kuyum, ne ararsan.. Maksat alışveriş değil zaten, konseptten sapma, atmosferin keyfini çıkar, sokakların akışına bırak kendini. Burada ufak bir tavsiye, yukarıdaki yol gösteren levhalara dikkat. Saçma gelebilir ama, Kapalıçarşı’da kaybolmak hiç zor değil =)

Attın mı kendini dışarı bir kapıdan, Beyazıt olur, Nuruosmaniye olur. Soluklanmayı hak ettin, doğru Çemberlitaş’a medreselere. Nargileyi, tavşan kanı çayını aldın mu, şööyle serin serin bir saatte keyfine bak, kendine gel. Zorlu kısım bitti zaten. Burdan sonrası yokuş aşağı.. Sallan tramvay yolundan aşağı. Çakallık yapıp tramvaya binmek yok. Az inince Sultanahmet zaten. Al bir yanına Sultanahmet’i bir yanına Ayasofya’yı, sadece etraftaki insanları izleyerek akşam edilir orada.

Fotoğrafçılar için malzeme bol güzergahta, meraklısına… Bana o makineyi onca yol taşıttıramaz hiçbir kuvvet, tabiri caizse elimi kolumu sallayarak gezerim ben :)

İster Gülhane Parkı’ndaki ceviz ağaçları eskortluğunda, ister tramvay yolundan dükkan vitrinlerine baka baka indin mi Sirkeci’ye kadar. E artık acıktık.. Burdan sonra ben olsam bi balık ekmek yuvarlarım köprünün altında. Fasuli’de kuru fasulye de olur… Demlenesin de varsa, o zaman çık Hamdi’ye..
Yemekten sonra çöken rehavete rağmen son bir can havliyle Tophane’ye atabilirsen bünyeyi ne ala..
Günün sonu bir acı kahve, bir hoş sada, bir çift yorgun ama keyifli ayacık :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder